Hayatta her zaman görüş açımızı kısıtlayan kara bulutlarla karşılaşırız. Günün sonunda ise bizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için küçük bir rüzgâr yeterli olacaktır. Bu rüzgâr bazen bir ses, bazen bir nefes olur bize…
Kurtarıcımız çoğu zaman yanı başımızda olsa bile biz hayatımızın bütününü hala o kara bulutlara odaklanarak geçiririz ve bu bizi hayattan, resmin bütününden tamamıyla koparır. Oysa yapmam(ız) gereken basittir. Bir an olsun durmak, düşünmek ve tek bir adım geri çekilmek…
Sorunları, çözümleri – manzarayı bile – her şeyi görebilmek için tek bir adım geri çekilebilmek. Bütünü görebilmek dahası…
Hayatımızdaki dar pencereler, küçük noktalara odaklanmak, küçük dertleri dağ gibi koskocaman yapmak için vardır. Çok şey kaybettirir, hiçbir şey kazandırmaz. Hayatımızın güzel gittiği o günler, bir zaman sonra terse döner. Doğru istikameti tekrar bulabilmek günlerimizi, haftalarımızı alır. Ama bazen ne kadar uğraşırsak uğraşalım kötünün en kötüsü olur, engelleyemeyiz. Yalnız kalırız, yalnız bırakılırız. Karanlığın en zifirisine şahit oluruz yani. Sonra o karanlıktaki yalnızlığımızdan öğreniriz kendimizi, tekrar aydınlığa çıkabilmek için bütün düşüşleri sindiririz benliğimizde. Ve sadece ufak bir kanat çırpıntısıyla, bir kelebek yeniden uçmaya, bir çocuk yeniden koşmaya başlar. Sadece ufak bir çırpınış değiştirir her şeyi.
Yaşanılanlardan dersler çıkartılır, düşünceler filizlenir, dar pencereler yerini geniş pencerelere bırakır. Zaman yeniden bizim için. Hayatımızda birçok şeyler değişir. Küçük gibi gördüğümüz adımların hayatımızda yarattığı etkiyi görmüşüzdür. Küçük bir evin mutfağından bakmakla bir dağın zirvesinden bakabilmenin ayrımını yapmışızdır. Artık birçok şey nettir, manzara ise kusursuz.
Aldığımız derslerin bize öğrettiği şudur : ” Karanlıklar her zaman yaşantınızın bir bölümünü istila edecektir. Ama aydınlık mutlak galip gelecektir!”
*Çok şeylerin değiştiği zamandan zihnime düşürdüğüm minik bir hatıra…
Yazan, Sümeyye Ercan (Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi)