Bir puzzle var önümüzde, adedi belli değil. 1500’lü, 5000’li veya var mı bilmiyorum ama 10.000’li değil. Bir sayı vermek önümüzdeki puzzle’a hakaret olur. Sayısı belli değil ise, tamamlanması da mümkün olmayan bir puzzle’ın önüne neden oturduk? Belki de tamamlamaya gelmemişizdir bu meçhulün önüne. Peki, nedir bu, bir ismi yok mu, bir şekli, hali, sureti, nedir bu? Bir isim vermek gerek ki meçhul artık bilinir olsun.

Puzzle’ımızın adı: İlim Yolculuğu…

Bir başka zaman farklı bir puzzle önüne otururuz belki. (Puzzle bu bitmez…)

Nedir, nereye, nasıl olur, kiminle olur “İlim yolculuğu”?

Sadece isteyenlerin çıktığı bir yol gibi görünse de bazen bilerek veya bilmeyerek, fark ederek veya fark etmeyerek çıktığımız bir yolculuktur. Zordur, kavidir bu yol, her baba yiğidin harcı değildir. Herkes çıksa da bu yola, herkes devam edemez bu yolda. “Fark etmeden, bilmeden nasıl olur?” sorusunu es geçmeden cevap verirsek; Bu yol bilinmeye, fark edilmeye başlayınca boyut değiştirir, önce “Kendini bilmek” sonra “En büyüğü bilmek” olarak devam eder. Yola/Yolculuğa “Hoş geldin” ödülü veya hediyesidir bu biliş.

Yolculukta gerekler vardır. Azık lazım, çanta lazım, rota lazım. Bunları hazırlamak basittir, bir şekilde çözülebilir. Fakat gereklerin en önemlisini unutmamalıyız yola çıkarken yani yanımıza alınmalılar listesinde birinci sırada olanı.

Gönül…

Gönülsüz olmaz bu yolculuk. Öyle olduğunda uyulması gereken bir program, bir sistemdir ki zamanı vardır, dolması beklenir, vakti gelir ve biter. Bittiğinde ise bilinmez yolculuk (tercih) dediğimiz aşama başlar. (Başka yazı konusu)

Gönülle çıkılan yolculuğun, içinde aramak, bulmak, kavuşmak, sarılmak gibi azıklarla dolu bir heybesi vardır. Anlaşılacağı üzere, demek ki sadece mideyi doyurmak yetmez ve asıl doymalı olan başka bir et parçası, başka bir organımızdır.

Neden puzzle diyoruz?

İşte metafor burada başlıyor. Çıkılan bu kutsal yolculuk sonu olmayan bir yol, azığı doldurdukça dolan bir heybedir. Gönle sükûn, akla selamet, bedene dirayet verir. Sabır heybedeki en önemli azıktır bu yolda/yolculukta. Çünkü Mevla’mız vahyinde “Sabredenlere Müjde”ler veriyor. Sabretmek, hak ve hakikat üzere direnmek, durmadan koşulan bir maraton. 42.195 metrede bitmiyor yani…

Dinledikçe, seyrettikçe, okudukça gelişen analiz becerisi bilgi, öğrenim, bilince doğru yol alırken, amel haline geldikçe verimi her zerrede hissediliyor. Yüce Kudret bizlere “Söylem ve eylemimizin birbirini tutması” uyarısını yaparken bu hal bir bilinç inşası halini de alıyor.Unutulmamalı bir hakikat ve dua niteliğinde uyarımız ise; Doymak bilmeyen nefs bilgi ile dolmaya başlıyor, bu hal bilinç haline geçmiyorsa ve öğrenilen sadece bilgi olarak kalıyorsa, bilgi o zaman rahmet değil, zahmet oluyor. Oysa ki “Bilgi güçtür, yük değil” taşımasını bilene…

“Meçhule giden gemi” misali bu yolculuğa çıkanlar tadını almaya başladıkça doymak bilmiyor. Öyle ki süreç yolda olanı “Salt düşünceden, Tefekküre geçiş” yolculuğuna hazırlıyor. Ne güzel bir yol, ne şerefli bir yolculuk.Doyamamak ancak bu kadar güzel olabilir.

Bitmeyen son söz niyetine: Bir puzzle var önümüzde, adedi belli değil. Zaten tamamlamak için oturmadık başına. Belirginleştirebilelim yeterli…

Not: “Yazı tamam olmamış… Kopukluklar var…Örnekler eksik…” yazmak bitmez bir eylem, tamamlamak için alınmadı ele kalem, akla yol sunalım, gönle dert verebilelim yeterli…

Yazan, Ahmet Gazi Ayhan Aydın