İnsanoğlu tarih boyunca sabrıyla sınanmış, yaşadıklarından ibretler almış ve gayretinin samimiyetiyle yola koyulmuştur. Hayatın bize karşı çıkaracağı meçhul olan yüzlerce olay içinde bir hayat yaşıyor insanoğlu. Her günün ayrı bir kısmet kapısı, her vaktin ayrı bir sınanma zamanı vardır. Yaşanan her olayı ibret nazarında heybemize katmalı ve dervişçe yol aldığımız bu fani dünyadan dersler ve ibretler çıkartmalıyız. Sizlerle hepimize ders olması gereken bir geri dönüşü, muhabbetle yoğrulan samimiyeti ve yapılan bir hatanın mahcubiyeti içerisinde verilen bir mücadeleyi konuşacağız.

Takvimler 6 Aralık 1992’nin soğuk pazar gününü gösterirken, Ayodha Kenti ve Babri Camisi yaşanılacak olaylardan habersizdi. Yüzyıllardır süre gelen bir tartışmayla çalkalanıyordu Hindistan. Güney Asya’nın Ayasofya’sı olarak bilinen, 1528’de Babür Şah’ın komutanlarından Mir Baki tarafından inşa ettirilen Babri Camisi, milliyetçi/radikal Hindular tarafından protestolarla yıkılmış ve akabininde şiddet olayları baş göstermişti. Yaşanan bu olayların sonucunda 2 bin kişiye yakın insanın ölmesine sebep olunmuştu. Hala Hindular ve bölge Müslümanlarının tartışma konusu olan Babri Camisi, geçtiğimiz aylarda verilen bir kararla Hindu tapınağı olarak kabul görmüş ve yeniden inşa ve restorasyon çalışmalarına başlanmıştı.

Hindistan’ın Uttar Pradeş eyaletinde, Babri Camisi’nin yıkımına katılan on binlerce kişiden biri olan Balbir Singh ya da Müslüman olduktan sonra aldığı isimle; Muhammed Amir. Yaşanan bu olaylar zinciri içerisinde bizleri yakından ilgilendiren, tanımamız gereken, hayatından dersler ve ibretler çıkaracağımız bir kişi o. Radikal Hindular arasında en ön safta mücadele eden, yanındaki grupla caminin üzerine çıkan ve elindeki aletleri kullanarak merkez kubbeyi yıkmaya başlayan ilk kişi, kendisi. Zamanın geçmesiyle yapılan hatanın farkına varan Muhammed Amir, bu olaydan sonra derin bir tefekkür ve arayış haline girer. Yapılan bu talihsiz hata ile yüzüne kapanan kapılardan sonra ona bir başka kapı açılacak ve hayatı tamamen değişecekti. Amir, yaşanan olayın ardından yıkıma katılan arkadaşı Yogendra Pal ile derin bir murakabe yaptıklarını dile getirerek, önemli bir karar alır ve Müslüman olmaya karar verir; “Yogendra Pal aracılığıyla Mevlâna Kalim Sıddıki ile temasa geçtim. Onun davranışı ve anlama yolu beni ruh arayışına yönlendirdi. (Caminin yıkılması) Olaydan 6 ay sonra, 1 Haziran 1993’te İslam’ı kabul ettim, Muhammed Amir ismini aldım.’’

Her olayın kendi içinde ibretler ve hikmetler barındırdığına şahit olduğumuz bu hayat hikâyesinin devamında, bir hedef üzerine çalışmalara başlayan Amir, caminin yıkımından sonra duyduğu ağır mahcubiyet duygusunu, ömrü vefa ettiği sürece yüz cami inşa etme gayreti içerisine girdiğini söyler. Müslüman olduğu süre zarfında, doksana yakın cami inşa ettirdiğini belirtiyor Amir. Ve bizler bir kez daha şu Ayet-i Kerime’ye, amenna ve sadekna diyoruz; ‘’Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz. ‘’

Yazan, Bayram Ergen (Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi)