Bir gece yarısı yazıyorum, gönlümden kaleme, kalemimden deftere ve sonra sizlere. Ve bir de kuşların sesleri eşliğinde. ‘Şükür’ kelimesinden bahsetmek istiyorum. Son zamanlarda dilimden, kalbimden, fikrimden eksik etmemeye çalıştığım, maneviyat dolu kelimeden. Bu kelimeyi düşünürken aklıma hep şu soru gelir; ‘Yoklukta varlığı ararken, varlığı yoklukta neden unutuyoruz?’ Soruya karşılık olarak türlü türlü cevaplar buluyorum kendimde.

İnsan şükretmeyi daima ve daim olarak bilmeli. Şükretmek öyle güçlü bir durumdur ki, bu kelimeyi duyan su bile en güzel hale bürünebiliyor. İnsanın da %70’inin su olduğunu düşünürsek, bir insanın nasıl güzelleştiğini düşünelim. Ama bazı şeylerin gerçekliğini ölçmek için bu gibi deneyleri yapmamız gerekmiyor. Şükür, dönemimizin depresyon ve kaygı bozukluğuna çok iyi geliyormuş. Fark ettiniz mi, şükreden insanların hallerini, tavırlarını? Şükreden insanların daha olumlu, daha neşeli, hoşgörülü, cana yakın, cömert, yardımsever olurlar. Şükreden insanlar, karşılarına bir problem çıktığında problemi hemen analiz ederek çözüme ulaştıranlardır.

Peki şükretmek bizi nasıl etkiler?

Şükretmek, bizi iyi hissettirir, affedici, mutlu ve tevazu sahibi yapar. Vücudumuz şükrettikçe güzelleşir. Şükür,  Allah’ın cömertliğine karşı en güzel kabuldür. Ve şükür, kalplerin şifasıdır. Ne güzel diyor Peygamber Efendimiz(s.a.v); Müslümanın her şeyi hayırdır; sevinir şükreder, üzülür şükreder, iki halde de sevap kazanır.

Aslında şükür duygusuyla çevrili bir dinimiz var. Mutlu olmanın formulü, şükredenlerden ve nimeti görenlerden olmakta. Nimet nedir? Yaratılan her şeydir. Bize emanet edilen beden, malımız, mülkümüz, aldığımız nefes, tabiat, konuşabilmek, yürüyebilmek, ağlayabilmek, sevmek, sevilmek, dertlenmek ve daha niceleri…Mutluluk, şükürdedir. Şükür ise görmektir. Olanı ve olmayanı görmektir.

Hayatıma yeni giren insanların hikayelerini dinledikçe ve gördükçe şükür sebeplerim arttı. Ölüm kelimesini duyunca, yaşadığıma şükrettim. İmtihanlar karşısında daha kötü şeyler yaşamadığıma ve şu an yaşadığım imtihanlara şükrettim. Az şikayet edip, çok şükretmeliyiz. Dert etmeyip, dua etmeliyiz. Allah seyreder seyreder, halleder. Dünya boş bir yer. Kahve/ çay içmek, kitap okumak, şükretmek ve dua etmek lazım.

Arif Nihat Asya’nın şu tespiti çok iyi ifade ediyordu: ‘Su içen kuşun, her yudumda gagasını göklere kaldırarak Allah’a şükrettiğini gördüm.’

Şükür, mutluluğun anahtarıdır, dedik. Ama bazıları,’ kendini avutuyorsun’ diyecektir elbet. Ama dikkat edelim, bunu söyleyenler, şükürsüzlük hastalığına yakalananlardır. İnsan ister istemez şükrü, acizlik ve avuntu olarak görmeye tercih eder. Oysa şükür, bazen de kabul olmayan duamızdır. Hani olanda hayır vardır diyoruz ya ama, bir türlü olana rıza göstermiyoruz. Ama gün geliyor ki kabul olmayan o duamıza şükrediyoruz.

Şükür, yaşadığımızı anlamaktır. Ayakta durmaktır. Şükür, bolluk, berekettir, teşekkürdür. Şükür bizleri, ince düşünceli, naif bir insan yapar. Şükür, yardımseverlik hareketidir. Şimdi bir kez daha hayatımızdaki güzellikleri yeniden gözden geçirelim, verilen nimetlere karşılık, verene şükredelim. Vakit, şükretme vaktidir. Ayet der ki; ‘Eğer siz iman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin.’

Vesselam…

Yazan , Tuğba Hatipoğlu ( ÇOMÜ İlahiyat )