Ağzımızdan çıkanı kulağımızın duymadığı bu âlemde, dilimiz yüzünden belki de başımıza neler geldi, geliyor, gelecek. Eeee ne yapalım “Dilin kemiği yok ki” dediğinizi duyar gibiyim. Peki, söylediğimiz sözün kalitesi neye göre yükselir veya neye göre alçalır? Kaliteli olması gereken SÖZ mü? SES mi?
-Tabi ki SES.
Yok yok, SÖZ.
Hayır hayır ikisi de.
Biz en iyisi şöyle yapalım. Hani bir ibret vesikası hadise vardı “ Abdullah bin Mübarek ve Kur’an’la konuşan Kadın” . Bilmeyenimiz yoktur herhalde, ama biz yine de Kısaca hatırlayalım ne oluyordu bu hadise de; “Tebe-i Tabiîn büyüklerimizden Abdullah ibni Mübarek bir gün yola çıkar. Yolda bir kadına rastlar ve yolculuk boyunca sorduğu her soruya karşılık, kadının ağzından sadece Kur’an ayetleri dökülür… ( Devamını Araştıralım… J )
Hadi aynısını bizde, yolculuk esnasında bize rastlayan bir yolcu ile yapalım, şu farkla ki; biz HADİS’lerle konuşalım. Soruyu soran “SEN” ol, cevabı veren ise “BEN” olayım.
Unutmadan ; böyle bir yazı hazırlamama vesile olan fikir babası Fatih Hocama teşekkür ediyorum.
Şimdi yolculuğumuza başlayalım bakalım, neler olacak?
Sen : Selamun Aleyküm
Ben : Sizden biriniz din kardeşine rastladığında ona selâm versin.
Sen : Yolculuk nereye?
Ben : Dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol.
Sen : Sorularıma Neden böyle cevap veriyorsun, ne iş yaparsın?
Ben : Şüphesiz ki sözde ve iş de doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.
Sen : Neden böyle bir İşi tercih ettin?
Ben : Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır.
Sen : Yaptıklarının karşılığı nedir peki?
Ben : Allah Teâlâ iyilik ve kötülükleri takdir edip yazdıktan sonra bunların iyi ve kötü oluşunu şöyle açıkladı:
Kim bir iyilik yapmak ister de yapamazsa, Cenâb-ı Hak bunu yapılmış mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.
Şayet bir kimse iyilik yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb-ı Hak o iyiliği on mislinden başlayıp yedi yüz misliyle, hatta kat kat fazlasıyla yazar.
Kim bir kötülük yapmak ister de vazgeçerse, Cenâb-ı Hak bunu mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.
Şayet insan bir kötülük yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb-ı Hak o fenalığı sadece bir günah olarak yazar.”
Sen : Hayattan maddi bir beklentin yok mu?
Ben : İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder.
Sen : Hiç geçim endişesi çekmedin mi?
Ben : Eğer siz Allah’a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde akşam dolu kursaklarla dönerler.”
Sen : Bu halin beni çok şaşırttı?
Ben : Mü’minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.
Sen : Yaşantınla ilgili beni aydınlat desem?
Ben : Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyâdır. Kur’an senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir.
Sen : Peki bu yaptıkların ne için?
Ben : Kim, İslâmiyet daha yüce olsun diye savaşıyorsa, o Allah yolundadır.
Sen : Senin gibi olmayanlar ne olacak peki?
Ben : Ey Allahım, halkımı bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar.
Sen : Ama herkes İslam’ı bilmiyor ki veya yaşayamıyor?
Ben : Yemin ederim ki Allah mutlaka bu dini hâkim kılacaktır.
Sen : Sen her şeye böyle cevap verince kızmıyorlar mı?
Ben : Gerçek babayiğit, güreşte rakîbini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olan kimsedir.”
Sen : Peki seni kızdırmıyorlar mı?
Ben : Ben bir söz biliyorum, eğer kişi onu söylerse, üzerindeki bu kızgınlık hali geçer. Eğer, “Eûzü billâhi mine’ş-şeytânirracîm = İlâhi rahmetten kovulmuş şeytandan Allaha sığınırım” derse, üzerindeki hâl kaybolur.
Sen : Bu sorumluluklardan hiç mi kaçmıyor, kaytarmıyorsun?
Ben : İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor.
Sen : Böyle bir duruşa nasıl sahip oldun?
Ben : Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terketmesi, kişinin iyi Müslüman oluşundandır.”
Sen : Nerden bileceğiz ki ilgilendiren veya ilgilendirmeyen şeyleri yaptığımızı?
Ben : Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Âciz kişi de, nefsini duygularına tâbi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören) dır.
Sen : Başka arkadaşlarında var mı senin gibi?
Ben : “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir” sözünü, ateşe atıldığında İbrahim aleyhisselâm söylemiştir. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de bu sözü “Müşrikler size karşı toplandılar, başınızın çaresine bakınız!” dediklerinde söylemiştir. Nitekim bu haber müslümanların imanını arttırmıştı ve onlar hep birlikte “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir” demişlerdi.
“Ateşe atıldığı zaman İbrahim aleyhisselâm’ın son sözü:
“Allah bana yeter, o ne güzel vekildir” demek olmuştur.
Sen : Offff off böyle bir dünyada Allahın istediği bir kul nasıl olunur?
Ben : Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.
Sen : Müslümanların durumu ortada, keşke bende senin gibi olabilsem.
Ben : Kuvvetli mü’min, (Allah katında) zayıf mü’minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. (Bununla beraber) her ikisinde de hayır vardır. Sen, sana yararlı olan şeyi elde etmeye çalış. Allah’dan yardım dile ve asla acz gösterme. Başına bir şey gelirse, “şöyle yapsaydım, böyle olurdu” diye hayıflanıp durma. “Allah’ın takdiri bu, O, ne dilerse yapar” de. Zira “eğer şöyle yapsaydım” sözü şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.
Sen : Yaa şimdi bende okul , iş vs. var bu dediklerini yapmakta zorlanırım. İbadet falan zor gelir biraz, İlerde başlarım ama.
Ben : Yararlı işler görmekte acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak geceler; mü’min olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.”
Sen : O kadar ileriye bırakmam yahu. Hem daha hayatımın baharındayım?
Ben : Yedi (engelleyici) şey(gelme)den önce iyi işler yapmakta acele ediniz. Yoksa gerçekten siz, unutturan fakirlik, azdıran zenginlik, (her şeyi) bozup perişan eden hastalık, saçma-sapan konuşturan ihtiyarlık, ansızın geliveren ölüm, gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi Deccâl, belâsı en müthiş ve en acı olan kıyametten başka bir şey mi beklediğinizi sanıyorsunuz.
Sen : Yok yok ben İlerde başlarım mutlaka, ilerde.
Ben : İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.
Sen : Neden benimle böyle samimi bir şekilde ilgileniyorsun?
Ben : Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi bir iyiliği bile sakın küçük görme.
Sen : Sözlerin gerçekten insanı çok etkiliyor.
Ben : Güzel söz sadakadır.
Sen : Bende ibadetlerime dikkat edersem cennete girebilir miyim?
Ben : Cennet size, ayakkabınızın bağından daha yakındır. Cehennem de öyledir.
Sen : Yahu korkuyorum, sürekli nasıl yapacağım, her gün namaz, ramazanda oruç, Kuran okumak vs.vs.vs. falan.
Ben : Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, en iyiyi yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız.”
Sen : Peygamberimiz, benim bu durumuma ne demiştir acaba?
Ben : Benim ve sizin durumunuz, ateş yakıp da, ateşine cırcır böcekleri ve pervaneler düşmeye başlayınca, onlara engel olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum, siz ise benim elimden kurtulmaya, ateşe girmeye çalışıyorsunuz.”
Sen : Sürekli kendin için yaptığın bir dua var mı?
Ben : Allahım! Senden hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim.
Sen : Yolculuğumuz şimdilik bitmek üzere, son olarak bana ne demek istersin?
Ben : Allah’ın buyruklarını gözet ki, Allah da seni gözetip korusun. Allah’ın (rızâsını) her işte önde tut, Allah’ı önünde bulursun. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen, Allah’tan dile! Ve bil ki, bütün bir ümmet toplanıp sana fayda temin etmeye çalışsalar, ancak Allah’ın senin için takdir ettiği faydayı temin edebilirler. Yine eğer bütün ümmet, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir. (Bundan sonra takdirde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir).