“Onlara sabretmelerinden ötürü mükâfatları iki defa verilecektir.” (Kasas Suresi/54)

Sosyal medyada ve çevremde bir süredir dikkatimi çeken bir şey var ki bununla hayatımızı tükettiğimizi fark ettim. Şikâyet ediyoruz! Her şeyden şikâyet ediyor ve sürekli memnuniyetsiz tavırlar sergiliyoruz. Esen/esmeyen rüzgârdan, yağan yağmurdan, açan güneşten şikâyet ediyoruz. Çocukların yaramazlıklarından, anne-babalarımızın bizi anlamamasından şikâyet ediyoruz. Hatta artık sosyal medyada beğenilmemekten ve takipçi azlığından şikâyet ediyoruz. Kısacası hayatımıza dair her konuda şikâyetçiyiz. Bu durumda insanın aklına bir sürü soru takılmıyor değil. Neden bu kadar çok şikâyet ediyoruz? Neyi, kime şikâyet ediyoruz? Bunca şeyden şikâyet ederken ne istiyoruz? Her şey dört dörtlük olsa dahi yine şikayet edecek bir şey bulur muyuz?…

Peki ya cevaplar?

Burası dünya! İlk olarak bunu gerçek manada görüp anlayalım. Yani cennette değiliz, bu sebeple de şikâyetlerimiz çoğu kez yersiz ve gereksiz oluyor. Ayrıca bizler şikâyet ettiğimiz meselenin hakkımızda hayr mı şerr mi olduğunu bilmezken neden memnuniyetsizlik gösteriyoruz bu kadar? Yaz aylarında sıcaktan şikâyet ederiz, sonbaharda da yağmurdan. Peki, neden, hangi gerekçeyle? Çünkü verilen nimetlerin çoğu kez sadece soğuk yüzüne bakmayı tercih ediyoruz. Yazın sıcaktan şikâyet ederiz ama piknik keyfi yapmaktan da geri durmayız mesela. Ya da sonbaharda yağmurdan şikâyet ederiz ama o yağmurla yetişen meyve-sebzeleri de ağız tadıyla yeriz. Dedim ya nimetlerin sadece zahmet kısmı olan soğuk yüzlerine bakıyoruz oysa rahmet olan sıcak yüzleri de var ve biz bunlara şikâyetimiz kadar şükretmiyoruz. (Yunus Suresi 12. ayeti hatırlayalım.) Çocukları biraz hareketli olan anne-babalar çocuklarının yaramazlıklarını şikâyet ede ede bitiremezler örneğin. Çocuklarından bir türlü memnun olmazlar. İşte orada şu soru takılmalı insanın aklına; insanoğluna dünyadaki cennet olan çocuk ve ahirette cennet bileti olabilecek bir çocuk nasip olmuşken neyinden şikâyet ediyoruz? İnsan kendi yetiştirdiğinden şikâyet edip eş-dosta onu kötülüyorsa dönüp kendini hesaba çekmelidir ve düşünmelidir. Acaba bu çocuk benden memnun mu ki ben şikâyetlerimi yığın haline getiriyorum? Bu durum eşler arasında da böyledir.  Bu konuda bir sürü örnek verilebilir, şikâyet ettiklerimizi anlatmaya devam edebiliriz ama bununla kaybedecek zamanımız yok.

İnsanız, dayanmakta zorlanıyor olabiliriz, evet ama Müslümanız aynı zamanda. Aciziz, yükümüzü taşıyamayacak hale gelebiliriz, evet ama Rabbimiz var bizim. Evet, yorulduk ama ahiret var. Dünya dinlenme ve sefahat meydanı değil. Dünya yorulma ve çile meydanı. Ahirette dinlenmek, sefa sürmek için çile çekilecek yerdir dünya.(Beled Suresi 4. ayeti hatırlayalım.)

Hz. Hüseyin(ra)’e atfedilen bir söz var. Ne zaman şikâyet edecek olursak kulağımıza küpe olsun;  “Uğradığın dertlerden mahlûka şikayeti kes! Merhametliyi merhametsize şikâyet etmiş olursun.”  Ne de güzel özetlemiş Rasullullah(sav)’ın çiçeği güzel şehit. Evet, mesele bu aslında. Hayatımız Rabbimizin elindeyken, her şeyi yaratan Rahman-Rahim olan Allah iken biz neyi, neden, kime şikâyet ediyoruz? Hayr mı şerr mi bilmeden…

İmanımız, Rabbimize güvenimiz işte bu küçük görünen meselelerde kendini gösteriyor. Küçük görüp de umursamadığımız konularda yeniliyoruz aslında. Ashabı hatırlayalım. Ne zorluklar içinde kaldılar da şikâyet etmediler. Sabredip her hale hamd ettiler. Rabb’e sığındılar. Bizler ne yaşadık, ne zorluk çektik ki onlardan daha çok şikâyet hakkı bulduk kendimizde.

Şimdi silkelenip tefekkür edelim ve şikâyet ettiğimiz şeylere hamd ve şükretmeyi öğrenelim. İşte bunu başardığımız zaman ne kadar zor olursa olsun her imtihandan zaferle çıkmayı da başarabileceğiz. Şikâyet ederken şikâyetlerimizin imanımızı, Rabbimize güvenimizi (Rabbimizden razı olma halimizi) zedelediğini unutmayalım. Bizi yaratan, merhametiyle kuşatan Rabb’e dönelim, O’na sığınalım. Şu ayeti de müjde bilelim kendimize; “ Yalnızca sabredenlerin mükâfatları hesapsız ödenecektir.”(Zümer Suresi/10)

 

Yazan, Hatice Asude Yılmaz