Dünyamız büyük bir darülacezedir. Yeme, içme, makam, para, kadın, güç, şehvet, vb. birçok düşkünlerin yaşadığı büyük bir darülaceze. Bu Dünya’da acziyette olmayan tek canlı kendini mutlak güç ve hüküm sahibi olan Allah’a adayandır. Ramazan ayı acziyetlerin farkında olma ayıdır. İnsan bu ayda kendine bahşedilenlerden kısa süreliğine kendini alıkoyar ve acziyetinin farkına varmaya çalışır.
İnsana değer katan yegâne şey dindir. Kişi din ile tamam olur. Aksi durumda insan her zaman eksiktir. Din insandan bir şey isterken, aslında onu tamam etmek için ister. Bilir ki o eksiktir. İnsan elini açtığında, secdeye kapandığında acziyetini ve eksikliğini gösterir. Ve insan acziyetini, eksikliğini bildiği nispette tamamdır. Kendinden habersiz bir yaşam, hiç yaşanılmamış bir hayattan daha iyi değildir. Ve işte gün gelir, bu yüzden, “Ah keşke toprak olsaydım!” sözü dillerden dökülür. Çünkü o gün tüm eksiklikleri tastamam serilir.
Ramazan’da, sıcaktan ve susuzluktan çatlayan dudaklarıyla, sigaralarını içip, çaylarını yudumlayan insanlara, caminin yolunu soran kör bir insan, acziyetinin farkındadır. Her teneffüs öğretmeninin yanına gelip “Hocam orucumu bozmadım.” diyen zihinsel engelli çocuk acziyetinin farkındadır. Tekerlekli sandalyesiyle zorlu yolları aştıktan sonra, tüm azmi ve kararlılığı ile teravihte saf tutmaya çalışan kişi acziyetinin farkındadır. İftar vaktinde, hiç sesini duymadığı ezanı tamam eden kandilleri, mahyaları takip edip orucunu doğru yapmaya çalışan, işitme engelli acziyetinin farkındadır.
Rabbim bizleri acziyetinin farkında olan ve kendini Allah’a adayan kullarından eylesin.
Rabbim acziyetleri ile arasındaki engelleri kaldıran ve Ramazan’ı kıymetlendiren kullarından olmayı, biz acizlere nasip eylesin.
Yazan, Mehmet Fatih Adıyaman