Karşı karşıya oturup birbirimize bakıyorduk…
Acaba kim? Ne anlatacak? Ne öğreneceğim? Ne diyecekler? Sıkılacaklar mı? Soruları ile zaten hasbi olacak söyleşimize başlamıştık. Biz o gece konuşmadan konuştuk. Gözlerimizle konuştuk. Yüreğimizle dinledik birbirimizi. Mesafemiz birkaç metreydi. Ama uzun yollardan gelip de bulmuştuk birbirimizi.
Sonra sessizce sordu bana:
Dedi: Neden bu insanlar kendi çıkarları ve makam, mevki, küçük hesaplar peşinde koşuyorlar?
Dedim: Küçük adamlar, küçük hesaplar peşinde koşar. Büyük adamlar büyük hesap peşinde. Ama Has Adamlar, Hasbîlik peşindedirler. Çünkü Rahman öyle tarif ediyordu “Has Adamları”nı, Furkan Suresi / 63.ayetinde.
Dedi: Ama böyle kullardan olsak bile, bu insanlar her zaman karşımıza çıkacak ve bizi üzecekler. Biz nasıl kendimizi muhafaza edeceğiz ve gelişeceğiz, yetişeceğiz.
Dedim: İnsanı; Böyle insanlar yüzünden başımıza gelecek ve imtihanımız olacak hüzüntüler (Hüzün + Üzüntü), ayrılıklar, acılar, ölümler yetiştirir, bu doğrudur. Fakat bizim bu durumları bertaraf etmemiz için olgunlaşmamız gerek ve bu ise “Yaşadığımız Zaman”la olur…
Dedi: Samimi gibi görünen bir sürü insan var. Bunların samimiyetlerini nasıl anlayacağız. Kalplerini yarıp bakamayız ya.
Dedim: 2 tip insan vardır; Birinin acelesi yok, çünkü vakti çok. Birinin acelesi var, çünkü vakti dar.
Dedi: Bilemiyorum. Bu insanlardan nefret ediyorum. Biraz da korkuyorum.
Dedim: İnsan bilmediğine düşman olur, korkar. Ama bildiği düşmanına karşı tedbirli olur. Örneğin; Şeytan apaçık düşmandır. Bilmez isen korkar. Bilir isen tedbirli olursun.
Dedi: (Gözleri ile tebessüm ederek) Aslında dinimiz çok güzel…
Dedim: Biz mazlumun umudu bir din’in temsilcileriyiz. İslam “Evrensel bir davettir”. Nuri Pakdil ne diyor; “Yaşasın İslam’ın Evrensel Kardeşliği”…
Dedi: Kendimi çok yetersiz ve aciz görüyorum.
Dedim: Bize; ümitsizlik ve acziyet değil, “Azim ve Cesaret” yakışır…
Dedi: Mensubu olduğum dini, yaşamak kendimce belki, ama yayılması gibi bir dert içinde değilim herhalde…
Dedim: Öyleyse, Dertsizlik bizim derdimiz olmalı…
***
Ve gece boyu bakıştık, gönülden gönüle. Dertleştik. O sordu, ben cevapladım. Ben sordum, o cevapladı. Ben ses oldum, o göz. Bazen ben göz oldum, o sessizlik.
O gece ne o yalnızdı, ne ben tek başına. Ve biz o gece biz olduğumuzu tekrar hatırladık. Ben ve O’nun toplamı ve Sen de dâhil, “BİZ” yapıyordu.
Bu son sözü de kendime dedim…
Yazan, Ahmet Gazi Ayhan Aydın