Kolu olmayan kapı olarak tarif edilmiş evet kolu olmayan kapı garip değil mi? Gönül kapısı olarak adlandırılan bir tablo ,  İngiliz ressamlarından Hunt’ un “Evrenin Işığı” adını verdiği tablosu Londra Kraliyet Akademisinde sergilenir.  Bu tabloda filozof görünüşlü bir adam elinde fener ile bahçede durmaktadır ve bir eliyle kapıyı tıklatır vaziyette kapının önünde beklemektedir. Bu tablo işte anlatır insanın gönül kapısına girmenin ne kadar zor olduğunu  , güzel de olmuş bence takdire şayan bir tablo hayretle bakasım geliyor . Hunt’a sorarlar ”Güzel bir tablo ama anlamını bir türlü kavrayamadım, adamın vurduğu kapının kolu yok. Sanırım kapıya kol çizmeyi unutmuşsunuz.”  Bu soru karşısın da Hunt güzel bir cevap verir ; ” O kapı insan kalbini simgeliyor; sadece içeriden açılabildiği için dışında kol olmasına gerek yok. O kapı içeriden açılmazsa  giremezsin .” der.

İçeriden açılan bir kapı bir kişinin kalbine girebilmek , dışardan açılmıyor o kapının sahibi sadece açabilir . Birinin kalbine girmeyi güzel bir tablo  ile tasavvur etmiş , sen kapıya gelir ve sadece kapıyı tıklarsın, kapının sahibi isterse girebilirsin.   Sevgi ile açılır bu kapı güzel duygular ile hoş bir muhabbet ile bunu becerebilmek tek gaye , becerdiğimiz an o kapı sahibince açılacaktır . Aslın da insanoğlunun tek gayesi bu olmalıdır . bir kişinin kalbini açabilmek , o kalpte durabilmek , o kalbe yerleşebilmek asıl olan bu olmalıdır. Bir kalbe girebilmek gerçekten çok kolay değildir , o insanın güvenini kazanmak ve kalbin de yer edebilmek güzel ve zahmetli iştir . Sevgiyle o kalbe yerleşmek  , kapının sahibinin kalbini kazanmak dünyada ki en önemli gayemiz olmalıdır. Girebilmenin bu kadar  zor ve meşakkatli olduğu bu kapıyı kırmakta o kapından hiç girememekte bu zor işin zorluğu kadar ne yazık ki basittir. Kalbin soğudu mu, ısıtmak kolay olmaz.

Kendi kararlarımız ile bazen acıyor canımız , kendi yaptığımız şeyler hayatı zehir ediyor ve dünyamızı karartıyor. Verdiğimiz kararlar da var hiç yapmamız gereken  ah o kararlar yüzünden en güzel insanları bile kapının önünde bıraktık , araya bir yığın mesafeler oluşturduk önyargımız ile. Hiçbir sebep yokken kendi içimiz de saçma kararlar ile o güzel insanları belki sizin için her şeyi yapabilecek insanlara boş yere kapımızı kapatarak yanlış işler yapıyoruz. Bir de kendimize değer veren insanlara yaptığımız hataları affettirmek yerine “ hakketti olması gereken buydu diyerek kapımızı kapatıyoruz.” Bu kararımız ile kendimizi olması gereken buymuş , su akar yolunu bulur ve akacak kan damarda durmaz diyerek avunuyoruz. Oysa bu kararlar aramızı açıyor . En ufak bir şeyden adeta “ pireye kızıp yorganı yakmak “ deyimini kendimize örnek alarak kızgın bir şekilde basit bir olayı büyütüyoruz. Bir anımı anlatmak istiyorum bu yazıyı vakit ayıran kıymetli okuyucularıma ilkokula giderken yaz ayların da köy de kalırdım . Camiye çok düşkün ve her vakit namazın da camiye heyecanla koşan bir çocuk düşünün keşke o günler de olsam… bir Cuma namazın da ilk safta tek çocuk ben varım ve bir yaşlı amcanın kafama vurarak sen ilk sırada ne arıyorsun demesi dünyayı başıma yıkmıştı. Gönül kapımı kıran bu olayı hayatım boyunca hiç aklımdan çıkaramadım.  Cem Karaca’nın “7 yaşında kovulduğum camiye 70 sene sonra dönebildim”  olayını okuyunca daha iyi anlıyorum kalp kırmanın evet o kapıyı yıkmanın nasıl sonuçlar doğurduğunu bu günahın o kişiye yeteceğini düşünüyorum . ama benim camiye gitmemem bu kadar uzun sürmedi, çok şükür .  

Yaşadığımız dünya bu, Cem Karaca camiye 70 yaşında dönebilmiş bir kalbin kırılması düşünün 7 yaşında yaşadığı bir olay yıllar boyunca camiden uzak tutmuş . Kalp kırmak ne kadar basit değil mi? Ve ne sonuçlar doğuruyor. Belki biz kalbini kırdığımız insanların gönlünü kazanmak için bu kadar yaşamayacağız bile hayat bu o kadar kısa ki nerede –nasıl-ne zaman- ne şekilde elveda diyeceğimiz hiç belli değil. Kalp kırmayarak , kalp kapılarını yıkmayarak insanlara değer vererek hayatımızı güzel bir şekilde yaşamamız gerekir. Kapılar da güzel bir şekilde geçerek gönülleri kazanarak , cennet kapılarına gülümseyerek girebilmek nasip olsun diyelim.

İnsanlara karşı daha mutlu görünmek ve daha içten bir gülümseme ile  gönül kapılarını çalmak gerekiyor. kendimiz de gönül kapımızı sürekli açık tutmalıyız. Gönül kapımızı açıp kapıyı çalmadan girebilirsiniz diyebilmek , ne kadar güzel değil mi? İnsanlara değer vermek onların kapısını açmayı başarmak ve onların kalbin de yer edebilmek en güzelidir. Üstad Neşet Ertaş’ın dediği gibi “kalpten kalbe bir yol vardır görülmez.” Kalplerimiz kapılarını açık tutalım ve   bu yolu asla  kapamayalım.

Kalp kapısının kilidi yokmuş…

Girerken de çıkarken de zorlama yokmuş…

Mevsim kış, kırık penceremize ayaz vurmuş…

Kanatlarında bahar; bir kuş penceremize konmuş… dügâh

Yazan, İsmail Karaca