Yalnızlığı kim sevmez. İçimizde hep bir yalnızlık hali vardır, kalabalıklar içinde bile. Öyle diyor ya Ali Şeriati; “Kalabalıklar içinde yalnız olmak”. Belki bir dua, belki bir mecburiyet hali, kim bilir, bu pürmelali.
Yalnızlık denen şey, acaba, kulun kul ile olan ilişkisi mi? Yoksa bilmez mi ki gönül Allah’ı andığı her an Allah onunla. Rab sıfatı bu değil mi zaten. Yaratan, yarattığı ile irtibatını koparmayan, onu yalnız bırakmayan. Tam bu hale uygun bir söz “Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz” Özdemir Asaf ne güzel de dile getirmiş, bir hal dilini…
Bizim kaçışımız da aslında, aramak içindir, aslını aramak…
Belki de bir umud ile bulmak içindir, kaçış yalnızlığa.
Bu sebeple, ezel-ebed dost, Kitaplarda buluruz aradığımızı. Kitapla konuşur, kitapla dertleşiriz, kitaba sorar, kitaba yorarız halimizi. Kul ile yalnızlık değil, kuldan olan ile yalnızlığı gidermeye çalışırız.
Rab’den olanla olduğumuzda zaten yalnız değilizdir… (Amannn)
Bu sebeple düşündük, taşındık, karar verdik. Biz kitapla konuştuğumuzda ne yapıyoruz. Yaşamış, ölmemiş, iz bırakmış, Üstadlarla, fikir adamları ile konuşurken, neler sorduk onlara, ne cevaplar aldık onlardan. Bunu bir seri olarak siz kardeşlerimle paylaşacağız inşaallah.
Akıbeti meçhul serimizde, sorduğumuz sorular bizcedir. Ama aynı zamanda, “Dua” niteliğinde, sizceye bir yol, bir ışıktır…
Elimizde 1982 baskısı olan, ilk baskısı 1954 yağmur yayınları olan bir kitap ile başlayacağız, “Kitapla Konuşma(k)”ya: Üstad Ali Fuad Başgil “Din ve Laiklik”. Biz soruları bizce soracağız. Siz kitabı okuduğunuzda sizceye uyarlayınız inşaallah. Evvel paylaşımlarımızdan olan “Kitap Dediğin Böyle Okunur” yazımızda bahsi mevzuu ettiğimiz, kalemle okumak, çizerek, not alarak okumak hali bu olsa gerek.
Buyurunuz;
Değerli Hocam, Sohbetimize öncelikle kitabımızın da konusu olan Din olgusu ile başlayalım. Din nedir?
“Din, insan ihtiraslarını frenleyen en kuvvetli manevi dizgindir.” (s.67-68)
Biraz daha açabilir miyiz, Değerli Hocam?
“Din, bu ilahi nur nedir? O, her şeyden evvel, ruhumuzla sezdiğimiz ve akl-ı selim ile düşünüp, kabul ettiğimiz ilahi kanundur. İnsan bu kanunu, yüksek san’at, ahlak ve insanlık duygusu gibi, fakat daha ince ve daha yüce bir duygu olarak sezer; alkile muhakeme edip, kabul ve tastik eder. Din, insan ruhunun bu en temiz mektebi, hayvanlıktan sıyrılıp, yükselen insan zekâsının hiç durmadan aradığı evveliyatın en tatmin edici izahıdır. “Nereden geliyor, nereye gidiyoruz” sualinin şaşmaz cevabıdır; yok olmaktan, hiçliğin karanlığına gömülüp, gitmekten ürperen insan içinin ışığı; ümit ve imkânların tükenip, söndüğü yerden başlıyan ümit ve imkân yolu; ilaçların dinlendiremediği acıların ilacı; harap gönüllerin şenliği; iyilik, adalet, feragat, sadakat, fazilet, samimiyet kaynağı; insan vicdanında yaşayan, inanma ihtiyacının en parlak ve berrak tecellisidir.” (s.82)
Dinsiz bir hayat düşünülemez diyebilir miyiz?
“Kabul edelim ki, insan ilimsiz ve ahlaksız yaşayabildiği gibi, dinsiz de yaşayabilir. Nitekim hayvanlar böyle yaşamaktadır.”(s-83)
Değerli Hocam, biraz da ilim konusunu ele alalım. Böylesine önemli bir yolculukta ilim ve dinin bağı nedir?
“İlim, zekâdan; din ve iman, his ve iradeden doğmaktadır.”(s-63)
Değerli Hocam, Dindar dediğimiz kimse nasıl olmalı?
“Hakiki dindarlardan ne sefih[1] ve serseri olanı görülmüş, ne de kederlerinden hasta olup intihara kalkışanı işitilmiştir. Çünkü dindarın nazarında, fani bir dünyanın çok kısa bir hayatı ve çabuk geçici zevki kederden kıvranmağa değmez. Bu hayatta gülenin de, ağlayanında nihayet gideceği yer birdir, ebediyet evidir. Ve orada az yaşayan ile çok yaşayan, az gülen ile çok ağlayan hep müsavi’dir.”(s-106)
Değerli hocam, biraz da kitabımızın 2.bölümünden yani “Laiklik” kavramından bahsedelim. Laiklik nedir?
“Layik” kelimesinden ve bunun lügattaki manasından başlıyalım.(Laic=laiqye) Latince (laicus) aslından alınmış Fransızca bir kelimedir. Ve lügat manası ile, ruhani olmayan kimse, dini olmayan şey, fikir, müessese, sistem, prensip demektir.”(s-151)
Sizinde bahsettiğiniz gibi, kökeni Latince aslından alınan Fransızca olan bu kelimenin bizim dilimize girişi nasıl olmuştur?
“Layik kelimesi hukuk ıstılah[2] ları arasına Fransız büyük ihtilali ile girmiştir. İhtilal de Fransa Devleti ve hukuku kiliseden ayrılıp dinilikten çıkınca, yeni doğan bu çocuğa bir ad vermek lazım gelmiş ve layik devlet, layik hukuk denilmiştir.”(s-152)
Serimiz Devam Edecek…
[1] Sefih: Kendi malını alabildiğine israf ederek kullanan.
[2] Istılah : Deyim , tabir.