Serimizin 2. yazısı Elimizde 2012 baskısı, Beyan yayınları olan bir kitap ile devam ediyor, “Kitapla Konuşma(k)”ya: Üstad Abdurrahman Cahit Zarifoğlu “Bir Değirmendir Bu Dünya”.

Sistemimiz yine aynı; Biz soruları bizce soracağız. Siz kitabı okuduğunuzda sizceye uyarlayınız inşaallah. Evvel paylaşımlarımızdan olan“Kitap Dediğin Böyle Okunur” yazımızda bahsi mevzuu ettiğimiz, kalemle okumak, çizerek, not alarak okumak hali bu olsa gerek…

Buyurunuz;

Sayın Hocam, sizinle sohbetimize Gençliğin eğitimi üzerine başlarsak, neler söylemek istersiniz?

İslamda eğitim doğum öncesinden başlar. Bu eğitimin yetiştirme, telkin ve tebliğ metodu son nefes verilirken de devam eder. Yeni doğmuş çocuğun kulağına ezan okunur. Son nefesini vermekte olana tevhid kelimesi söylettirilir. (s-119)

“Namazsız bir ezan ve ezansız bir namaz” arasındaki yolculuğu, genç nesile anlatmak için neler gerekli?

İslamı iyi bilmek, onu yaşamak için, onu yaşatmak için, onu tebliğ etmek için, onu savunmak için ve nihayet onun uğruna ölmek için gerekli bize. (s-37)

“islamı iyi bilmek” dediniz. Neler yapılmalı bu doğrultuda, nasıl bir formül uygulanmalı?

İlmihal okuyun. Evlerinizi Müslümanlığın öğrenildiği, konuşulduğu ve yaşandığı Müslümanhaneler haline getirin.(s-39)

”Müslümanhane” üstadım mükemmel bir ifade kullandınız. Bu hanelerin hocaları, öğretmenleri anne / baba, nasıl olmalı?

Bir baba, duaları ve Kur’anı Kerim’i öğretmeye başladığı 6 yaşındaki çocuğuna, öğrettiklerinin anlamlarını da belletmek gerektiğini düşündü. Yalnız Kur’an okumayı değil, o harfleri tanıdıkça yazabilmeyi de öğretmeliydi. Ama en önemlisi öğrendiklerinin anlamıydı. Bu sebeple kendi bilebildiği kadarıyla, çocuğun da anlayabileceği şekilde öğrettiklerinin anlamlarını da açıklamaya çalıştı. “Oku” emri, anlamını bilmeden okumak olmamalıydı. Anlamı kavranmadan okunacak bir şey hayata uygulanamaz, yaşanamazdı. İlkin, her şeye başlarken söylenmesi gereken besmeleyi anlattı. (s-33)

 

Sayın Hocam, ülkemizde “İslami Yaşam” hassasiyeti konusundaki zayıflığımıza çözüm bulmak adına malayani değil de sözünü dudaktan, gözünü budaktan sakınmayan, hak ve hakikati konuşan seslere, dillere, ihtiyacımız var diyebilir miyiz?

Ramazan gelip de, İbadete pek ilgisiz olanların bile oruca ve namaza sıkıca sarıldığı, vakit namazlarında safların beş-on katına çıktığı günlerde, yollarda alenen ve arsızca oruç yiyenlere rastladığım zaman, kulakları çınlasın, hep rahmi hocayı anarım. Rahmi hoca kürsüsünden bir defasında şöyle haykırıyordu: “-Hocam çok ileri gidiyorsun, dikkat et, seni oradan oraya sürerler diyorlar bana. Söylesinler bakalım nereye sürecekler? Söyleyin nereye sürecekler? Allahın Rahmetinin erişemeyeceği bir yer mi biliyorlar?” bu ne güzel korkusuzluk. (s-69)

 

“Düşünerek konuşan, ağzından çıkanı sadece kulağı değil, gözü, gönlü de duyan” bilinçli ve şuurlu gençler yetiştirmek için neler yapmalıyız?

Hayalperest olmayın. Ayağınız yer tutmaz, sallanırsınız. Fakat hayaliniz geniş olsun. Geniş düşünün. Büyük düşünün. Size gösterilen hedefleri zihninizle aşın. (s-44)

“Hayal kuran, fakat hayalperest olmayan” bir genç, nasıl olmalı?

Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu Ağabeyin herkese söylediği şu paradoksal cümle ile de ifade edilebilir. Şöyle derdi:”Eliniz işte, gözünüz oynaşta olsun.” Fethi ağabey bununla, her ne şart altında olursa olsun, zahirde ne yapılıyor olursa olsun, kişi Allah’la olmalı, gönlü orada olmalı, demek isterdi. (s-28)

“Eliniz işte, gözünüz oynaşta olsun” ifadesi ile öğretilmek istenen, hayatının her anında, her alanında Allahlı bakan, Allahlı gören bir gençlik denilebilir mi?

Seyretmeyi, her şeyi güzel görmeyi değil, fakat görmeyi, tatmayı ve bir sürü teferruattan ibaret olan hayatın her şeyinden zevk almayı, dolayısıyla mutlu olmayı öğreneceksiniz.(s-28)

Bu şuur ve bilinçte yetiştirilmiş gençliği, nasıl değerlendirmeliyiz?

Kim istihdam ediyorsa o kazanacaktır. Bir insan eğitiyor ve yetiştiriyorsanız, onu istihdam da edeceksiniz. Onun patronu siz olacaksınız. (s-109-10)

Serimiz Devam Edecek…