Bu sefer ki, SÖZümüz ve HABERimiz, kitap okuma aşıklarına, kitapla yaşama sevdalılarına… Gözleriyle değil, gönlü ile okuyanlara… Sadece kitap değil, kütüphane okuyanlara…
Söyleyeceklerimizi ise, bu tarifimize uyanlar zaten yapıyorlardır, biliyorlardır, düşüncesi içindeyiz. Bu sebeple yazımız, bir paylaşım, bir dertleşme, bir hatırlatma, niteliğindedir…
Söyleyeceklerimizi ilk defa duyanlar için ise, başlangıç olarak bir bilgilendirme, akabinde ise bir silkelenme etkisi olması “Dua”sındayız…
Kitap nasıl okunur?
Ne kadar enteresan bir soru…
Kitap işte, dümdüz, açarsın sayfalarını okursun. Heee bir de, fırsat oldukça, zaman buldukça…
Bu cevaplar; kitap kavramından “sadece” haberi olanların cevapları olsa gerek…
Ama aynı sorumuzu, kitap sevdalısı birine sorduğumuzda bize ne cevap verir acaba ?!?!
– Konu seçeriz…
– Yazar seçeriz…
– Kitap okuma zamanlarımız vardır. O’na özel zamanlar ayırır, ayarlarız…
– Nerede okuduğumuzun önemi yoktur. Yolda, otobüste, metroda, minibüste, kantinde…
– Elimizde “Kalem” ile okuruz. Not almadık yer, altını çizmediğimiz, bizim için faydalı olduğunu düşündüğümüz, yer bırakmayız…
– Evire, çevire, sımsıkı tutarak okuruz. O bizden bir parçadır çünkü…
– Soru sorarız ona. Konuşuruz onunla… İrdeleyerek okuruz… Mütalaa ederiz… Yazarının ne zaman öldüğü önemli değildir. Bedeni ölmüş olabilir. Ama fikri hala yaşıyordur…
Sorular sorarız ona, cevaplar isteriz yazdıklarından. Bizim inanç ve değerlerimize aykırı ise okuduğumuz yazar, konu, daha dikkatli okuruz ve irdeleriz. Kim bilir, belki bu fikrin temsilcileri ile karşılaşırız bir gün. Ve onlarla, münakaşa yerine, münazara yaparız. Eğer yanlış olduğunu düşündüğümüz yolda ise, doğru olduğuna inandığımız yola revan olmasına vesileci oluruz…
– Konuşuruz… Ondan aldığımızı konuşuruz. Paylaşırız… Beynimizde, gönlümüzde, bilginin sağlamlaşması için… Bilginin hakkını vermek için… İlmin zekatı, mukabilince. Çünkü biliriz ki, paylaşılan, verilen bizimdir… Hem kim bilir, belki paylaştığımız bizden daha farklı anlayacak, yorumlayacak, ufkumuzu açacak, ufuklar açacak.
Orada olan, olmayana aktaracak…
Bilginin özü, ilmin özü bu olsa gerek…
***
Ve daha bir sürü şeklini söyleyecek kitap sevdalıları, bildiğimiz yada bilmediğimiz…
Peki tüm bu söylediklerimizi nereye bağlayacağız?
Asrımızın en büyük felaketlerinden biri, kitapsızlaştırılmış bir toplum tasavvuru. Kitap okumayan toplumlar, düşünme yeteneğini geliştiremeyecek ve aklı kiralık robot sürüsü içinde yerini alacak. Düşünme yeteneği gelişmeyen, Tefekkür hakikatine ulaşamayacak. Tefekkür hakikatini kavrayamayan, Vahyin suyundan, sadece boğazının serinlemesi için içecek. Gönlünün serinlemesi için kana kana içemeyecek. Çünkü su nasıl içilir bilemeyecek…
Kıymet bilememek, onun kıyameti olacak. Kalitesi, seçtiği derdi hükmünde gelişecek…
Unutmayalım!!!
Yaşadığımız bu asra, okumuş, kendini ve kalitesini geliştirmiş ADAMlar hükmedecek…
Kitabı; ya Oku, ya Yaz, ya Sev, ya Destekle…
Sakın, önemsemezi, alakasızı, umursamazı olma…
Yazan, Ahmet Gazi Ayhan Aydın