İnsan, kendisi olabilir mi ki kendisini yensin? Bu sorunun peşinden gidelim istedim çünkü yenmek, sözcüğü bir eylemi dile getiren “eril” bir ifade hiç kuşkusuz. Bu tavır, ya da duruş rekabet içermez esasen, burada yenilmek yoktur! Burada bir aşama söz konusudur ve onun içselliği aranır. İnsan olmak, en zahmetli doğallığımız elbette. Bu doğallık bizim tıpkı Nietzsche’nin nitelik arayan “üstün insan” metaforuna mı, yoksa Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Yunus Emre’nin bizim bildiğimiz “istisnasız tüm insanlık” idealine mi yakın olmalı.

Kendimizi yenmek, bizim hangi aşamalardan geçip nerelere en fazla ve ne kadara ulaşabiliriz. Bilebilecek bir anlayışa kulaç atmak gibidir belki de. Belki de bu anlayışı aşama aşama hazmetmekte ilerlemektir kendimizi yenmek.

Kendimizi yenmek! Varoluşumuzun ihtiyacı olarak, tüm tutarsızlıkları yenmektir. Birazda insanlığın gereği olarak egoizmle savaşmaktır. Mesela, hesap verebilir bir bellek, bir fikir, bir vicdan, bir cesaret, bir heves belki de…

Kendimizi yenmek!

Malûm olanla yetinmemektir nedense. Tüm tabuları sorgularken kendi yaptığımız puta tapmamaktır aynı zamanda ve hırsını, azmini ve hatta geçmişini de geleceğini de yönetebilmektir…

Kendimizi yenmek!

Bilmektir en bilinmez karanlıkları ve aydınlatmaktır tüm sırları. En çokta kendi bedeninden kurtulup tüm bedenlerde ve belleklerde anlam kazanmaktır hiç kuşkusuz…

Burada yenilmek yoktur! Ve galip olanın sadece yaradan rabbimiz Allah(c.c.) olduğu yerde yine elbette galipte yoktur! Burada bir yanılgı vardır ve yanlışa düşmemek adına kurtuluş vardır pekâlâ…

İnsanın olduğu yerde hep kendine yontma varsa ki öyle ister ne yazık ki bu bencil ruhumuz! o halde burada bir hesap sorma vardır neden.

Neden mi?

Kendi yaptığımız putun kölesi olmayı reddetmekle başlar kendini yenmek. Ancak öyle kendin kalabilirsin! Çünkü bu bizim doğal arınmamızdır.

Bahse konu olan, bir kıyaslama değildir elbette. Bu büyük resmin konusu, bu aşamaların sıradanlığında: “üstün insan” ‘ ı değil de tüm insanlığın üstünlüğünü müjdeleyebilmektir hiç kuşkusuz kendi içinde. Zaten insanın kendisi olması, kendinden bağımsızlığıyla olacağından; hem bu resmi görebilmesi, hem de bunun bir parçası olabilmesinde yatar.

Yazan, Halil İbrahim Akbulut