Bitkin, cılız insanların, dimdik başlara sahip bedenlerin, Hira’nın ve Arafat’ın, zulmü yapanın ve mazlum kalanın, kalemin, satırların sahibi Rabbime and içerek,  kâinat çocuklarının kalbine yüreğimi akıtacağım günün hayalini kuruyorum…

Uzak diyarların ıssız sokaklarında, dağlarında, tepelerinde dolaşan canavarların tedirginliğiyle, henüz doğmamış bebeğinin kalbine, yanan kundaktaki yavrusunun üzerine canını örten annenin kalbine, kâinatın en güzel merhametini veren Rab,

Kaldırım köşelerinde ölümü beklercesine son bir umutla, belki son oyunlarını oynadıklarını, bilen veya hisseden mazlumun kalbindeki samimiyeti bilen Rab,

Sabah işe çıkıp,  akşam “dönemeyen” babanın,  “ha gelir” umuduyla kapının dibinde zilin çalmasını bekleyen annenin, kalbindeki endişeyi bilen Rab,

Rab…

Rab…

Eyy, Rab…

Sonsuzluk ve şükür sahibi, noksansız olan,

Aczimizi unutmayalım diye bizleri noksan yaratan, Rab,

Noksanlıklarımızla seni aramaya çıktığımız şu dünya arenasında, nefsine karşı zırhını kuşanan,

Ömer bakışlı gençlerin kalbine, “Muhammed” merhameti ek!

Bilal’in sabrının, selametine çağırdığı ezanı fert fert, kalp kalp nefislerimize kuşanmayı nasip et!

Ey Kahharıyla kalplere korku, Rahmanıyla selamet veren,

Kötüyü iyiyle, hastalığı şifayla, derdi dermanıyla yaratan Rab,

Acziyetimiz dolayısıyla, üzerimizdeki gafleti kaldır ve “İsra suresinde bahsettiğin, İsrailoğullarına” vereceğin hükmünü, bizlerin eliyle nasip et…

Amin… Amin… Amin…

 

Yazan, Recep Yiğit