Yönetici: Bakıldığında çok kolay meslek gruplarından biri olarak görünmektedir. Aslında çok meşakkat gerektiren ve çok fazla özveri isteyen meslek yaşantısıdır. İdareci; mesai ve zaman kavramı olmamak ile birlikte ailesi açısından da zaman ayırmama bencilliği olarak görünmektedir. Yönetici sıfatında olan kişiler, Yönetici kişisel gücünü arttırabilmesi için verimli bir çalışma mekânları ve ortamları hazırlamalıdır ve daha sonrada kişisel gücünü kullanarak sağlamış olduğu ortamlarda daha tatmin edici başarılı bir yönetim düzeni oluşturur. Bu imkânların oluşumunu sağlayabilmesi için belirli bir tutum içerisinde, uygun bilgi ve beceriye sahip olmalıdır. Bütün bunlar yöneticilik sıfatını kazanmanın kolay olmadığını göstermektedir. İdarecilik Satranç oyununa benzer. Oyun esnasında hamleler yapılırken rakibinden o heyecanlı sesi (şah mat) duymamak için karşına çıkacak tehditlere karşı ince düşünerek daima karşı hamleye hazır olmalısın ki dört hamleyle mat olmayasın.
Lider: Köklü değişikleri ve dönüşümleri gerçekleştiren takipçilerine ilham veren ve model oluşturan kişidir.
İdareci: Olağan iş süreçlerinin aksamadan yerine getirile bilmesi için programlanmış kararları alan ve her şeyin yolunda gitmesi için düzenleme ve denetleme yapan kişidir.
Yönetici: Özgün sorunları, analitik ve yaratıcı teknikleri bir arada kullanarak çözen ve kararlar alan kişidir.
Adaletli olmak: Çalışanlara karşı adaletli ve daha vicdanlı olunmalı. En büyük amir veya yönetici vicdanlı olandır der büyüklerimiz. Çalışanlar, yöneticisinden dinlenilmeyi, değer verilmeyi ve saygı duyulmayı bekler. Muhakkak her çalışanı aynı kalıpta değerlendirilmemeli ama çalışanların hakların da en iyi şekilde gözeterek saygı göstermeliyiz. Hak ettiği mevkide olmadığını düşündüğünüz çalışanı hak ettiği mevkie getirmeli veya hak ettiği ücretle ödüllendirilmelidir ki beraber mesai yaptıkları diğer arkadaşları “bu iş yerinde; adalet var, eşitlik var, hakka saygı var…” hakikatini görebilsinler. Aynı yerde, aynı işleri yapan birden fazla personele, eşit ücret politikası uygulanmalı ve aynı iş yükü ile çalıştırılmalıdır. Kendisine adaletli davranılmadığını düşünen personel kuşkusuz psikolojik olarak daha verimsiz ve daha mutsuz bir ruh hali ile görevini icra edecektir.
“Kibir bele bağlanan taş gibidir, onunla ne yüzülür, ne uçulur.”
Cesaret ve özgüven: insanoğlunun çocukluk döneminden başlayıp, yetişkinlik dönemine kadar öğrenebildiği bir özelliğidir. Bu konuda aileye çok iş düşmektedir.
Cesaret ve Özgüven’i anlatmaya, tanımlamaya dair akla birçok örnek gelebilir. Fakat biz, çok ilginç ve bir o kadar da tehlikeli, bir strateji ve eğlence sporu olan “Paraşütle atlama”yı örnek olarak göstereceğiz. Paraşütçülerin gerçekleştirdiği, o korkunç atlayışlar, havada süratle yapılan akrobasi, tehlikeli hareketler, sonra havadan paraşütle aşağıya doğru süzülmeleri, özgüvenleri ve cesaretleri devamlı atladıklarından dolayıdır. Bizler için, sadece izleyici iken heyecanlı ve korku dolu olan bu durum, onlar için tabi ki daha azdır. Çünkü almış oldukları eğitimlerde, psikolojik ve fiziki yeterlilik olarak atlama esnasında korkmamayı öğrenmektedirler.
Bu kadar örneğe rağmen, neden?
Bizler yapmış olduğumuz işlerde, istemiş olduğumuz hedeflere ulaşmada başarısız olmaktayız. Onları aşamayacağımızı düşünmekteyiz ve inanmaktayız?
Korktuğumuzdan dolayı değil, alışmış olduğumuz mekânlardan ve işlerden, yeni bir iş mücadelesine girmekten çekiniyoruz, hepsi bu.
Korkmuyoruz, başarısız olmaktan çekiniyoruz…
İyi bir yönetici, idareci, çalışan, belki de iş adamı olmak istiyor isek veya olacaksak en önemli sermayemiz; cesaretimiz ve özgüvenimiz olacaktır…
“Cesaret edemeyen bir birey başarı beklemesin…”
Yazan, Burak Polatcan