İlmek ilmek ağrı var gözlerimde. Her ilmek dokunup, iniyor çeneme doğru. Ne ağır ilmektir taşıyamıyor gözlerim, her üst kirpiğim alt kirpiğimle buluştuğunda o ilmek, dokuyor kayıyor aşağı. Ağırdır ilmeğim tutamıyorum. Çokluğundan mı ağırlığından mı bilmem sığmaz oldu artık gözlerime. Her ilmeğim dokunduğunda kaşlarım çatılır. Alnım kocalmış bir fani gibi kırışır. Yanaklarım ilmeğin onları ferahlatacağından emin bir şekilde kızarır da kızarır. Yanar yanaklarım dokumak için ilmeklerimi. Sıkılmış dişlerimi gizleyen çehremin bitim noktasında nihayet ilmeğim dokunmuş oluyor.
Sık yutkunmaktan hareketi belirginleşen adem elmam, ilmeğin dokunması için hız kazandırıyor. Ah ilmeğim, dokunmasan olmaz mı? Bilirim sen dokunmak için varsın lakin lütfen her koşulda dokunmak için hazır olma. Ve ben yine bilirim insanın çehresine duyarlılık elbisesi giydirirsin. Ben utanıyorum çünkü çehremin çıplak kalmasını istiyor yaşadıklarım. Halbuki kim dokunmuş kendine has bir ilmekten utanır ki…
Ey gözlerim yollamayın ilmeği dokumak için yanan yanaklarıma! Sen dur ey ilmeğim, öyle her yerde dokunmaz. Ayıptır. Niye deme… Dokunan ilmeğe duygusal demezler bizim buradaki ilmeksizler, acırlar sana. İlmeği olmak acınmaktır. Bu yüzden benim çehre lügatim seni almak istemez bünyesine. Üzgünüm ne kadar güzel dokursan doku seni istemez çehrem. Hele ilmeği sakladığın gözlerim hiç istemez. Bırak gözlerimi mesken tutmayı gel yapış dilime, seni dudaklarımda dokuyayım. Büyük bağrışla, nakış gibi çık ağzımdan. Karşımdakinin ilmeği dokusun yanaklarını. Bu sefer de ben ona acıyayım.
Niye acıma meraklısısın deme! Tatmak istiyorum acıyı değil, acımayı… Çok görme bana bunu. Seni ağırlamam demiyorum ikametgahını değiştireceğim sadece. Hele bu ilmeğin dilde olması. Öyle efsanevi öyle acıtıcı geliyor ki… Merak ediyorum, gözlerime ağırlık verip acıttığı gibi dilime de acı ve ağır gelir mi? Ah ilmek çekiliyorsun gözlerimden. Yapışan kirpiklerim, yanması solan yanaklarım, peçeteyle silmekten tahriş olan burnum, düzleşen alnım, yay gibi gerilen kaşlarım ve hissiyatsız çehrem gidişininhabercisi. Bak tekrar ediyorum. Gel ey ilmek, gözüme değil dilime… Ne anlamadım! Sen kendine yatılı yer mi buldun. Neresi orası? Bari gözükmeyen bir yer olsun. Dillerinde ilmeği olanların göremeyeceği bir yer olsun. Yanaklarımın ortasında dudaklarımın kulağıma doğru giden düz bir et parçasında çukur oluşturdun. Demek yeni yatılı adresin gönlüm! Kal kabul ediyorum. Orası gönülleri dokumasız, dilleri ilmek dolu olanların göremeyeceği yer. Ne oldu şaşırdın değil mi? Evet gönlümdeki ilk ilmek sen değilsin. Gönlüm ilmek dolu aklım kesti keseli. Güzel mi nakışlarım? Öyle güzeldir ki nakışlarım ey ilmek onların kimisi senin gibi gözlerimden taşındı, kimisi aklımdan, kimisi de ezeli vardı. Ben onları biriktirdim. Yaşadıklarım ise dokudu. İşte bu hayran hayran baktığın nakışlar oldu. Hoşgeldin ey gözümdeki ilmek, gönlüme. Bundan sonra acıyanlara sergilemeyeceksin nakışını, gizlice diğer kardeşlerin gibi doku gönlümü.
Söz ağır ve acı geliyor demeyeceğim. Nasıl ki deme, eh bende alıştım artık dokunmaya. Gönlüm hiç dokunmamış hasır değil ki. Aman ha ilmeğim, rastgele yapma beni acıtmayayım diye… Güzel doku gönlümü. Ben nakışlarımı faniye değil bakiye hazırlıyorum. Sergimin zamanı saat kaçta bilmem ama mekân; hiç işlenmemiş boyum kadar uzun tahta. Ne sade mekân değil mi ilmeğim… İşte o yüzden diyorum, güzel doku diye gönlümü. Tabutumun içini güzelleştiren gönlümdeki nakışlar olsun.
Yazan, Ş.Gül Tiraki (Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi)