Kelamı uzatmadan direk girmemiz gerek. Çünkü bu sefer ki sorun gerçekten büyük. Hayatımızın en önemli mevzularından listemizde ilk 5’te.

Konumuzun adı: DURUŞ

SIRF-VIR-VIR( anladınız siz ) yarışması gibi olmuş hayatımız. İçinde entrika olan, kim kiminle ne yapmış? Kim kime ne yapacak? Kim ile yola devam? Kim yürüüü anca gidersin…

Hayatımız bu kadar basite indirgendi. Neden peki?

Uzatmayacağız…

Müsebbibi biziz dostlar. Hayat tercihlerimiz. Duruşumuzun ol(A)maması.

Rahmetli Erdem Bayazıt üstad, kendi gibi ilmi tartışılmaz bir abisini, hocasını, yolda mihmandarını tanıtırken şu kelimeleri kullanıyordu: “Nuri Pakdil’de Üslup, Duruş, Tavır çok önemlidir…”

Evet bugünlerde 80li yaşlarında olan ve aynı asırdan öte, aynı an içerisinde yaşamakla şeref duyulacak ADAMlardan biri olan ve dilinde “Yaşasın Şeriat… Yaşasın İslam’ın Evrensel Kardeşliği…” diye haykıran ihtiyar delikanlı Nuri Pakdil üstaddan bahsediyordu, Rahmetli Adil Erdem Bayazıt.

Peki dostlar, nerede bizim Duruşumuz? Nerede bizim Dava adınız verdiğimiz Duruşumuz? Nerede bizim, bırakın yol yürümek, aynı ortamda nefes bile almaktan imtina edilecek, dilleri yalan müslümanımsılara karşı göstereceğimiz Tavır? Nerede bizim hak edene, hak ettiği dili kullanacağımız Üslup?

Nerede… Nerede… Nerede…

İki lafımızdan üç’ü yalan olmuş.

Gerekçemizin adı da; Konjonktür olmuş.

Şununla neden berabersin? Konjonktür gereği monşer…

Yaaa işte, bu kılıfı geçirdiğimiz an, gidiyor duruşta, üslupta, tavırda…

Kelimelerimizle oynadılar dostlar. Kavramlarımızla. Namusumuza uzandı eller. Kamusa uzandı ya ondan olsa gerek…

Manalar değişti, biz değişti…

Islahımız mümkün mü, ya Yab…

Dostlar, hani biz bir bayrak yarışında idik. Bu bayrak bize Ahmed yasin’den geçmişti. Belki de Hasan el-Benna’dan.  Çanakkale’den. Kim bilir Abdulhamid dedemizde vermiş olabilirdi. Ama onlar kimden aldı peki. Bu bayrağın başlangıç olan, son noktası ne? Kim? Yavuz dede mi? Fatih Mehmed Han dedem mi? AlpArslan mı? Selahaddin mi? Tarık bin Ziyad mı? ………….

(Şimdi yazıyı kişiselleştiriyorum…)

Yol kavi, yolculuk zor, yollar engebeli, dert, dava mahzun, mazlum, biz aciz, arar. Ama aramaya devam eden, ararlardan…

Masonik öğretinin senaryosunu yazdığı bir holivud filminden örnek vereyim bize: Başrolde, öğretinin destekçilerinden ünlü bir aktör ( hangisi değil ki… ) bu aktör, sihirci. Sihirini aktaracağı birini arıyor. Yüzyılllllaaaarrrr boyunca arıyor. Ölümsüz olur bunlar, bilmezsiniz BİZ. Neyse 21.yy da buluyor. Ama karaktere hemen kavuşamıyor. Heee, karakterimizde aptal bir oğlan çocuğu. Ne hikmetse bu çocuk filmin sonunda aptallıktan, abdallığa terfi ediyor. Kurtarıyor âlem-i insanı… sağol büyücü…

Verdiğimiz Örneğin Meali; dinden, imandan, ahlaktan, ALLAhtan bîhaber batıl batı, yüzyılllllaarr boyunca arıyorsa, bizde aramaya devam edeceğiz. Aramaya devam edeceğim.

Sert, ters, öfkeli, gadablı gelebilir duruşumuz. Ama öfkemiz sevdamızdandır.

Seviyorum diyenlere 2 kelam. Seven, böyle sever, dayanır, katlanır, sabreder. Yunus gibi odun taşır kapıda…

Gitti mi? Gider mi?

El cevap : Gittiyse, sevdik olmaz ki. Kandırıkçılığa gerek yok.

Benim klas duruşum da budur belki. Kim bilir…

 

Yazan, Ahmet Gazi Ayhan Aydın