Hani derler ya insan okudukça kendini bulur.

Ben okudukça benliği yitirdim sanki.

Uyduramadım okuduklarımla yaşadıklarımı.

Uymuyordu okunan ve yaşanan.

Sanki okudukça derine daha derine iniyor, aklım fikrim indikçe derinlere ben de iniyordum ve kendimi dipsiz kuyularda buluyordum. Ucu bucağı olmayan kuyularda, derin çok derin kuyularda.

Önce haykırmak istedim okuduklarımı, temiz taptaze ilmin bilginin heyecanıyla haykırdıkça haykırdım da, yalnız değildim dostlarım da vardı tabii yanımda, el ele tutuştuğum, derdimi haykırdığım dostlarım.

Sonra bu haykırış dinginleşiyor zamanla, yenileri eklendikçe bir sekinet geliyor gönle.

Sanki her ayet her hadis bir ilmek atıyor gönle, sıra sıra örüyor ve ilk sıra bitip ikinci sıraya geçildiğinde bir sakinlik geliyor gönle.

Belki iddialı bir tabir ama Allah’ın Vedud ismine sığınarak diyorum ki sanki o ilk sıra bitip ikinci sıraya geldiğinde o dünya rüzgârı daha az eser oluyor gönül’e, sakinleşiyor dil, akıl, beden, her Allah dediğinde.

Ve artık haykırmak yerine anlatmaya başlıyorsun bir el bulup onu sımsıkı tutup hissettirmek istiyorsun ona o ilmeği, ilmeği atanı.

Tabi haliyle haykırış yerini sakinliğe bırakınca dostlarda da azalma oluyor. Ne kadar şaşırtıcı aslında.

Çünkü anlık duygular değil bunlar makam mevki nerede nasıl fark etmeyecek.

Düsturun yalnızca Allah ve Resulü buyurduysa başım üstüne diyeceksin.

Kim olduğuna bakmadan insana yeryüzünün halifesi gözüyle bakacaksın diye uzar bu yolun şartları ve kimisine uymuyor ve vedalaşıyorsun, vedalaşamıyorsun.

Olanlara da Elhamdülillah deyip devam ediyorsun yola.

Sakinlik gittikçe daha da artıyor günden güne elini tuttukların arttıkça elimi tutmadan gönlümü hissedecek insan arıyorum diyorsun. Allah insan ne dilerse onu verir.

Dilinle istediğin değil yalnız gerçekten gönlünden ne geçiyorsa onu verir. Görüyorsun da.

 El tutmaya devam ediyorsun ama Allah öyle kapılar açıyor ki tam da istediğin gibi bırak elini tutmayı anlatmayı bir bakışla konuşmaya başlıyor insan.

Dünya dilini bilmeden. Ne o senin dilini biliyor nede sen onun. Ama gönül dili diye bir şey olduğunu anlıyorsun bunun sancısıymış diye anlıyorsun.

Konuşabildiğin tek ortak noktan Allah azze ve celle oluyor o da yetiyor gönle.

Dilin illa şahit olmasına gerek yok gönlünü, ilmekleri yani Allah’ı şahit tutuyorsun

Sonra uykuların azalıyor.

Dilini bilmediğinin derdini biliyorsun, derdi sarıyor gönlünü.

Sakinlik ne durumda dersiniz? Gittikçe artıyor her okumada her buluşmada.

Peki dostlar?

Yine hamd edecek kadar kaldı.

Yol daha çok uzun.

Bu kirli kalpleri kaç ilmek paklar daha kaç sıra örmek gerek Allah bilir.

Ama biz yine ilmek atmaya hamd etmeye devam edelim.

Mevlam görelim ne eyler ne eylerse en güzelini eyler.

Selamun Aleyküm

Yazan, Zeliha Günültaş