Dertliyim…
Gün ağarırken odamı ziyaret etmeyen güneşin kaçışına, bir buyur edemediğim gün ışığına, söyleyemediğim her bir gün aydınına… Her fırsatta beni kandıran bahara, ilk açan yaprağına, son anda döken yaprağına aldandığıma… İlk okuduğumda uçup giden kitaba, her bir satırını dikkatli okuyamadığıma, onunla kavga edip birkaç söz karalayamadığıma, altını kurşun kalemle çizip vurulmadığıma, notlar alıp saklamadığıma… Tutamadığım, kıymet verip değerlendiremediğim zamana, yelkovanın bir koşucu olduğuna, akrebin hep zamana oynayıp yavaştan aldığına, saniyelerin koşarken dakikaların geçmek bilmediğine, günlerin göz açıp kapanmasına, çıkmaz ayların son bulmasına… Tam saatinde gelmeyen seferlerin yoluna, beklerken geçmeyen zamana, bekleyenlerin sonsuz sabrına, bir daha dönüşü olmayan yolculuklara… Çaresi varken çaresizliğe dûçar olana, aramayana, bulamayana, çalışmayana, çoktan teslim olmuş olanlara… Dertliyim hem de derdini dert bilmeyip hafife alana, yok sayana, inanmayana, yanında olmayana…
Demliyim…
Yeni sohbetlere yelken açmaya, insanlar keşfedip hayatlarına dokunmaya, kalbimdeki ve aklımdakileri en üst perdeden anlatmaya… Zorlu hayat yarışında en ön safhalarda koşmaya, rekabeti de kardeşliği de gönüllerde taht sahibi yapmaya, bayrağa ulaşırken sadece bir yarış olarak değil tatlı bir hatıra kılmaya, bizi izleyenlere en güzel şöleni yaşatmaya… Mürekkebi bitene kadar kalemi sayfalara akıtmaya, her bir sayfayı raflara taşıyıp haykırmaya, hayallerde yer bulup sohbetlere konu olmaya, dillerden dillere dolanıp unutulmaz olmaya… Dünyanın bir ucundaki sevince, hüzne ortak olmaya, her bir şeyi beraber paylaşmaya, umudu yelken yapıp en güzel ufuklara uğurlamaya… Demliyim tıpkı bir çay gibi her şeyimle hazırım; konuşmaya, yarışmaya, yazmaya, paylaşmaya ve nicesine…
Beklemekteyim…
Dönmez denilenlerin geri gelip kucaklamasını, ayrılıkların sonu olacak kavuşmaları, giderken kahrolan gözlerin sevinç çığlığıyla akan yaşlarını, son kez ziyaret yeri olacak olan tren garının bankını… Bir telefonun getireceği mutlu bir anı, hattın diğer ucundakinin sesindeki rahatlığı, yüreklere su serpen haberin çocuksu kahkahasını, etrafındakilerin senin sevincine ortak olmasını… Bitmek bilmeyen yolculuğun hayata kattıklarını, ders verirken aynı şekilde derste alınmasını, geçmişe takılarak değil şimdiyi görüp geleceğe yönelerek davranmayı, doğru zamanda ve olması gereken yerde durmayı… Her sabah yollara dökülen öğrencilerin eve dönüş yolundaki çığlığını, sokakların bitmek bilmeyen oyunlarını, kazananları, kaybetse de her şeyi unutup yeniden başlayanları, hava karardığı zaman her şeyi sona erdiren akşam ezanını… Beklemekteyim, geri gelmeyecek yıllara inat geleceğin getireceği müjdeleri, sevinçleri, hayalleri ve daha kaç tanesini… (Ve bir anda… Çıkar gelir karşısına gerçekler…)
Derdine dert katan insan taş basmıştır yüreğine ve artık mutludur o; odasına aldığı güneşiyle, barıştığı baharın çiçeğiyle, eline aldığı kitabın tatlı sözleriyle, planladığı zamanın verimiyle, beklediği seferlere olan hoşgörüsüyle, pes etmeyip mücadelenin hakkını verenlerle, derdini dert bilip derman olan kimselerle…
Demlenmekte olan insan hazırdır artık; hiçbir şeye karışamazken gönüllere taht kurmaya, kardeşliğin yarıştan öte bir zaferi temsil ettiğini kanıtlamaya, bitip tükenenin mürekkep değil söylenecek sözlerin olduğunu ispatlamaya, umutları kaybetmeye son verip umutla yaşamaya alışmaya… Rengi de kokusu da tadı da vardır artık hayatın…
Beklemekte olan insan kavuşur artık vuslatına; kucaklaşanlar, kavuşanlar, sevinç gözyaşını akıtanlar, bankta son kez oturanlar, sonunda yüz yüze olanlar, doğru zamanda olması gereken yerde olanlar, akşam ezanını duyanlar… Derdimle demlendim, beklediğimi elde ettim diyebilmek hasebiyle…
Yazan, Abdullah Erol ( KMÜ )