Biliyorum…
Bastığım yer sadece asfalt değil, attığım adımlar benim görevim. Yürüyor bazen de koşuyorum, bu adımlar kuru bir yürüyüş değil, biliyorum.
Rahmet başımdan gönlüme doğru akarken, yağan sade bir damla değil, biliyorum. Bir görev verildi o damlaya, bir yerlerde ona ihtiyaç var, bazen zahmet gözükür o damla zorlar yolda olanı ama madalyonun görünmeyen yüzü var, görmediğimiz yüzü, o zahmet aslında Rahmet, biliyorum.
Biliyorum…
Kaçtı birileri, kaçtı alemde iri görünen koca koca dağlar. Ben yüklendim onların kaçtığını, biliyorum. Kaçtı diyorum buna kaçmak mı denir, orası muamma, nice cevapsızlar gibi. Yüküm ağır, aslında yüküm şeref, çünkü söz var “taşınamayan verilmiyor, verilmeyecek” garanti, biliyorum.
Daha dün bembeyaz oldu alem. Bir gelinlikti kimisine, bir kefen ötekine. Tepeden bakınca başka, karşıdan bakınca başka, bakmayı bırakıp görünce başka. Ne kadar yer değişse o kadar mesaj var, biliyorum. Camdan uzattım gözümü, bende bıraktığı ise; sanki yeryüzü yokmuş gibi, yeryüzü hazır gibi, yeryüzü toprağa girmek üzere hazırlanmış gibi, biliyorum.
Yüzüme doğru bakarak, bağırıyorlar ses ile, söz ile, göz ile, bazen bakmıyor gidiyor, bazen gururdan ses vermiyorlar, biliyorum. Bizim sevgilerimiz böyle işte, sevdiklerimiz, tepkilerimiz, triplerimiz böyle, biliyorum.
İmtihan hep var. Zaten her şey bir imtihan değil mi? Herkes birbirine bir imtihan, biliyorum. Kafa dumanlı, çayda olmasa zor geçiyor, ne kadar zorlaştırdığım varsa, aslında gelip geçecek, fakat delip de geçebilir, biliyorum.
Biliyorum, bilmediğimi de biliyorum. Bunu bildiğimi söylerken bile bir bilmişlik hali yaşıyorum. Ne de çok biliyorum veya bildiğimi …. , neyse öyle işte. Siz anladınız…
Ama ana soru şu;
Allah’ım Mesajın nedir?
İşte bunu bilmiyorum.
Ve nihayet diyorum…
Yazan, Ahmet Gazi Ayhan Aydın