Neler okuduk, okuyoruz. Neler yazıldı, yazılıyor… Zaman ve mekan bazen birbirinden çok farklı olsa bile, dert, haykırış, uyarma, uyandırma hep aynı oluyor. Ve bizler hiç “Hikmet” alamıyoruz, anlatılmak istenenden…

İşte bundan tam 30 küsur sene önce değeri tartışılmaz, kıymeti geç bilinen bir üstad Adil Erdem Bayazıt bizlere neler anlatmış. Aynı ile, kopyala yapıştır yapıyoruz…

Buyurunuz ;

Sanat Etkinliği

“Türkiye’ye komünizm nasıl girdi? Yani Türk toplumunda bir takım insanların komünizme sempati duyması ve giderek bunu bir kurtuluş yolu gibi görmesi bir ideoloji olarak benimsemesi ve icabında benimsediği ideoloji uğruna ölmesi ve öldürmesi nasıl mümkün olabildi.

Kendisini komünizme kaptıranlar; bu ideolojiyi enine boyuna incelemişler, teoriyi hazmetmişler, meselenin kühnüne vakıf olmuşlar ve böylece mi bu yola girmişlerdi?

Yoksa komünizmin tatbik edildiği ülkelerdeki eşitlik, adalet, özgürlük mü, o ülkelerdeki insanların sürdürdüğü mutlu yaşantı mı gozlerini kamaştırıp gönülleri çekmişti?

Yoksa Türkiye’nin toplumsal yapısı, halkın inancı, gelenekleri mi komünizm tohumunun yeşermesi için münbit bir ortam oluşturuyordu?

Bu sorulara; “Evet; komünist bir düzen kurmak için elinde silah ölüm saçan, öldüren ve ölen bu insanlar; Marks’ı hatmedip, Engels’i hazmedip, Hegel’i okuyup, Lenin’i inceleyip, Stalin’i izledikten sonra meseleyi kavramışlar. Mao’dan da ilham ve hız alıp komünist toplumlardaki insanların mutluluklarına imrenerek, Türk toplum yapısının komünizmin yeşermesine çok müsait ortamında kolayca boy atmışlardır” demek mümkün mü?

Turkiye’ye komünizm nasıl girdi? Komünizmin tohumları hangi yolla serpildi. Müslüman bir topluma?

Hiç şüphesiz edebiyatla, sanatla, şiirle, hikayeyle, romanla, tiyatro ile sinema ile zerk edildi komünizm insanlarımızın damarlarına.

Edebiyat ve sanat yolu ile ilkin batıcılık taşıdı. Batı düşüncesine, batı toplumunun öz değerlerine imrenmemiz sanat ve edebiyatla başlar. Batı Düşüncesine, batı hayat tarzına sahip çıktın mı, batı’nın öz malı komünizmi bunun dışında tutmak elbette mümkün değil. Nasyonalizm ise Batılılaşma sürecimizin zaten başlıca olgusudur.

Ya faşizm?

Faşizm bir yöntemdir. Batı’nın bir yöntemi! Hem sosyalizm hem nasyonalizm için söz konusudur.

Peki, halka rağmen toplumun beklentilerine rağmen, insanımıza ve toplum yapımıza aykırı bir sanat ve edebiyat nasıl gelişebiliyordu?

Başlangıçta; başlıca görevi Müslüman bir toplumu batı kalıbı içine sığdırmaktan başka bir görevi ve çabası olmayan bu batıcı sanat ve edebiyatı Osmanlı topraklarını sömürmek amacındaki batı ülkeleri ve sermayesi destekledi.

Batılılaşmanın devlet politikası haline gelmesinden sonra ise zaten mesele kalmadı. En güçlü destek devletti. Batıdaki yapıya uygun biçimde sermaye odakları teşekkül etmeye başlayınca da bu görevi süper gazeteler, dev holdingler, büyük bankalar üstlenmeye başladı.

Büyük sermayenin batıcı sanat ve edebiyatı desteklemesi doğal ama komünist sanat ve edebiyatı desteklemesi ters değil mi?

Doğal efendim doğal! Doğal olarak ne komünizm ne de faşizm tek başına “idame-i hayat” edebilir. Komünizm ve faşizmin özgür bir toplumda yaşamlarını sürdürebilmesi için ille de ikisinin birlikte mevcudiyeti şarttır. Bu özgür toplumların dinamiğini oluşturur.”

Tesbitlerini hayret ile okuduğumuz bu yazıda, üstad bitirişi altın vuruş tarzında yapıyor; “Sanat etkin bir silahtır”. Hakkın galip gelmesi için, hakkın emrinde sanatçılar gerekir. Hakkın emrinde sanat ve edebiyata sahip olduğu gün toplumumuz Kurtuluş yolunu bulmuş olacaktır…

 

Yeni Devir / 11 mart 1983  ( Kelimenin Dirilişi )